Mark Taliano - (Çeviri: Ulaş Taştekin)
Kanada Başbakanı Justin Trudeau
dans ederken ve müziğin ve Vancouver onur yürüyüşündeki coşkunun etkisi
altındayken; özgürlüğü, ruh zenginliğini ve kültürel/dinsel çoğunluğu temsil
ettiklerini düşünen pek çok Kanadalı’nın koltukları kabardı. Elbette, bizler
olgun, demokratik bir toplumun tüm özelliklerine sahibiz.
Hiçbir şey hakikatten daha öte olamaz.
“Liberal” bir maskenin altında hükümetimiz
Vahabizmi, kadın düşmanlığını, terörizmi, medreseleri/Vahabi okullarını, ölüm
mangalarını, ölüm kültünü ve sivillere yönelik katliamları desteklemektedir.
Bilginin, büyümenin, insanlığın ve uygarlığın
ilerletici kökleri yerine, biz barbarlığı ve cehaleti büyütüyoruz.
Bu güçler Ortadoğu’da, Kanada’nın NATO’ya uyumu, Suudi
Arabistan’daki Vahabiliğe desteği ve Suriye’yi istila ve işgal eden paralı
teröristlere desteği sonucunda büyüyen güçlerdir.
Ortadoğu’daki yıkımın kökeni İslam değil; bizleriz.
Bunların tamamı makul bir şüpheye yer
bırakmayacak şekilde kanıtlandı ve buna rağmen Kanada(lılar), IŞİD ve Suriye’yi
istila eden tüm teröristler dâhil, Batı destekli teröristlerin propaganda
aygıtı işlevini gören, üretilmiş ana akım medya hikâyeleriyle
sersemleştirilmeye devam ediyor. “The West’s Establishment Lies And Crimes Are
Leading Us To The Unthinkable” başlıklı makalede yazar [Mark Taliano-çn] aşağıdaki
satırları yazıyordu
Görünüşte “tarafsız” bilgi kaynakları hiçbir
biçimde tarafsız değildir. Soros gibi Oligarkların fonladığı vakıfların yanı
sıra Ulusal Demokrasi Vakfı (NED), CIA, Mossad vb gibi büyük ölçüde devlet
kaynaklarıyla oluşan kuruluşları içeren sözde “Sivil Toplum Kuruluşları”
tamamıyla teröristlerle iç içedir ve bunlar kurumsal/ana akım medyanın “haber”
öykülerinin dayandığı kaynaklardır.
El
Kaide/Beyaz Kasklılar, Suriye İnsan Hakları Gözlemcileri (SOHR) ve Avaaz Suriye
Savaşında yalan söyleyen pek çok rüşvetçi STK’dan sadece birkaçıdır. Buna Katar
temelli El Cezire’yi ve Batı medyasının çıkar çatışmaları bulunun ama her
nasılsa “tarafsız” bir bilgi kaynağına da sahip olan “uzmanlar”ı konuşturmaya
dayalı tarzını eklediğinizde medyanın, hakikat ve adalet için bir ajans
olmaktan ziyade emperyal savaş için bir ajan(s) işlevi yerine getirdiğini
görürüz.
Bu propaganda tarafından teslim alınmış pek
çok Kanadalı, iç rahatlatan yalanları ve yanılsamaları pasif bir şekilde kabul
ederken; herkesçe erişilebilir, kanıta dayalı araştırmalar karşısında
duyarsızdır.
İslam’ın –ve tüm diğer dünya dinlerinin- özgün
öğretilerinde bulunan hakikat en iyi şekilde Suriye ve Suriye halklarının, yani
bizim üretilmiş “düşman”ımızın, kültürü tarafından temsil ediliyorken bile bizlere,
İslam’dan nefret etmemiz ve Suudi Vahabizmini örtülü bir şekilde sahiplenmemiz
öğretilmektedir.
Bir süre çok yoğun şekilde yanan ama sonra
kendi kendine sönen bir ateş olan yalanların ve aldatmacaların sesinin aksine;
hakikatin ve kanıta dayalı gerçekliğin sesi, uzun süren ve ağır ağır yanan bir
ateştir, kolayca söndürülemez.
Suriye’deki hakikat şudur; orada hiçbir
“ılımlı isyancı” yoktur ve “muhalefet” kavramı Suriye’nin belli bölümlerini
işgal eden, sivilleri katleden, Cehennem Topu gibi savaş gereçleri,
toksik/zehirli gaz roketleri kullanan ve işgal edilen alanlara Vahabi
öğretilerini empoze etmeye çalışan silahlı teröristleri içermemektedir.
Profesör Chossudovsky doğru bir şekilde şöyle demektedir;
ABD’nin “İçsel Çözüm Operasyonu” çerçevesinde terörle mücadele
amaçlı bombalama harekâtı teröristleri hedeflememektedir.
Durum tam tersidir. Hem IŞİD-Daeş hem El Nusra ABD öncülüğündeki
koalisyon tarafından korunmaktadır.
Yasaklı hakikat, terörle mücadele harekâtının Suriye halkını
hedef almasıdır.
Yeni bir wikileaks belgesi, Batının teröristleri
silahlandırdığını ve desteklediğini gösteren hali hazırda dağ gibi yığılmış
kanıtlara bir yenisini eklemektedir. Julian Assange Democracy Now’a verdiği bir
röportajda aşağıdakileri ifade etmektedir;
“Libya’daki korkunç, kesinlikle korkunç müdahale, ülkenin büyük
bölümünün IŞİD tarafından işgal edilmesi sonucunu doğuran Kaddafi hükümetinin
yıkımı, Suriye’ye uzanan ve IŞİD dâhil Suriye’deki cihatçılara giden silah
akışının Hillary Clinton tarafından sevk edildiği bu e-postalarda görülüyor.
Hillary Clinton’un koleksiyonunda 1700’den fazla e-posta var ve biz bunların
sadece Libya ile ilgili olanlarını yayınladık.”
Teröristler Batı için vekil/stratejik
varlıktır. Biz, onları yaratırız, yönetiriz, altyapılarını destekler ve
kendilerini sürdürmelerini sağlarız. Batılı, herkesçe erişilebilir belgeler
bunu kanıtlamaktadır. Bu satırların yazarı [başka bir makalesinde-çn], “Suriye hakkında soykırımsal Batılı tasarımlara ilişkin çirkin
hakikat, başka açık kaynaklarda bulunan belgelerin yanı sıra eski Savunma
İstihbarat Teşkilatı (DIA) şefi Michael Flynn, Generaller Dempsey ve Clark,
Başkan Yardımcısı Biden ve erişime açık Savunma İstihbarat Teşkilatı
belgelerini içeren kaynaklar tarafından yıllardır iyi bir biçimde belgelendi.”
yazmaktadır.
Doğrudan savaşta olmayan ülkeleri yok etmek,
yağmalamak ve kontrol etmek için paralı vekiller yaratma ve kullanma stratejisi
yeni de değildir.
Chossudovsky “Bill Clinton Worked Hand in
Glove with Al Qaeda: ‘Helped Turn Bosnia into Militant Islamic Base’” başlıklı
makalesinde durumu şöyle açıklamaktadır
Suriye ile ilgili olarak, (İsrail
istihbarat kaynaklarına göre) cihatçıların kullanılması, NATO ve Türkiye Üst
Komutasının gözetimi altında ve Pentagonla iletişim halinde 2011 yılından önce
başladı.
Ve,
Geçmişe bakıldığında, Obama
Yönetiminin Suriye ve Irak’ta IŞİD’e örtülü desteği Clinton yönetiminin Bosna
ve Kosova’da Militan İslami Üsse verdiği destekle derin bir benzerlik taşıyor.
Bunun ortaya koyduğu şey ise ABD dış politikasının, ‘Cihatçı’ terörist
örgütlerin egemen ülkelerin istikrarsızlaştırılması amacıyla desteklenmesinden
ve finanse edilmesinden oluşan asıl taarruzunun Beyaz Saray ve Dışişleri
Bakanlığı’ndan ziyade ABD istihbaratı tarafından belirlendiğidir.
Tarihsel hafıza bize, Suriye’ye karşı Batı
tarafından takip edilen kirli savaşın daha önceki yasadışı taarruz savaşları
ile tutarlılık gösterdiğini öğretmekte ve batı kaynaklı kanıtlar makul bir
şüpheye yer bırakmayacak şekilde bizlerin de, bir kez daha, terörist olduğunu
göstermektedir.
Batılı medya kullanıcılarının üretilmiş ana
akım haber öykülerini –bunlar terörist kökenlerle müttefik olduğu ölçüde-
reddetmeye ve bunun yerine kanıta dayalı belgeleri sahiplenmeye ihtiyacı
vardır. Ayrıca, tarihten öğrenmeye ve aynı ölümcül hataları tekrarlamaktan kaçınmaya
ihtiyacımız var. Tarihin “tekerrür etmesine” daha fazla izin veremeyiz.
[Global Research’teki 4 Ağustos tarihli İngilizce orijinalinden Ulaş Taştekin tarafından 7 Ağustos 2016 tarihinde çevrilmiştir.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder