2 Eylül 2016 Cuma

Kanada Suriye’nin “Ilımlı” Teröristlerini Destekliyor, Suudi Arabistan’ı Onaylıyor. Göstermelik Eğlencelerin Ardındaki Berbat Hakikat

Mark Taliano - (Çeviri: Ulaş Taştekin)


Kanada Başbakanı Justin Trudeau dans ederken ve müziğin ve Vancouver onur yürüyüşündeki coşkunun etkisi altındayken; özgürlüğü, ruh zenginliğini ve kültürel/dinsel çoğunluğu temsil ettiklerini düşünen pek çok Kanadalı’nın koltukları kabardı. Elbette, bizler olgun, demokratik bir toplumun tüm özelliklerine sahibiz.  


Hiçbir şey hakikatten daha öte olamaz.
“Liberal” bir maskenin altında hükümetimiz Vahabizmi, kadın düşmanlığını, terörizmi, medreseleri/Vahabi okullarını, ölüm mangalarını, ölüm kültünü ve sivillere yönelik katliamları desteklemektedir.
Bilginin, büyümenin, insanlığın ve uygarlığın ilerletici kökleri yerine, biz barbarlığı ve cehaleti büyütüyoruz.
Bu güçler Ortadoğu’da, Kanada’nın NATO’ya uyumu, Suudi Arabistan’daki Vahabiliğe desteği ve Suriye’yi istila ve işgal eden paralı teröristlere desteği sonucunda büyüyen güçlerdir.
Ortadoğu’daki yıkımın kökeni İslam değil; bizleriz.

Bunların tamamı makul bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlandı ve buna rağmen Kanada(lılar), IŞİD ve Suriye’yi istila eden tüm teröristler dâhil, Batı destekli teröristlerin propaganda aygıtı işlevini gören, üretilmiş ana akım medya hikâyeleriyle sersemleştirilmeye devam ediyor. “The West’s Establishment Lies And Crimes Are Leading Us To The Unthinkable” başlıklı makalede yazar [Mark Taliano-çn] aşağıdaki satırları yazıyordu
Görünüşte “tarafsız” bilgi kaynakları hiçbir biçimde tarafsız değildir. Soros gibi Oligarkların fonladığı vakıfların yanı sıra Ulusal Demokrasi Vakfı (NED), CIA, Mossad vb gibi büyük ölçüde devlet kaynaklarıyla oluşan kuruluşları içeren sözde “Sivil Toplum Kuruluşları” tamamıyla teröristlerle iç içedir ve bunlar kurumsal/ana akım medyanın “haber” öykülerinin dayandığı kaynaklardır.
            El Kaide/Beyaz Kasklılar, Suriye İnsan Hakları Gözlemcileri (SOHR) ve Avaaz Suriye Savaşında yalan söyleyen pek çok rüşvetçi STK’dan sadece birkaçıdır. Buna Katar temelli El Cezire’yi ve Batı medyasının çıkar çatışmaları bulunun ama her nasılsa “tarafsız” bir bilgi kaynağına da sahip olan “uzmanlar”ı konuşturmaya dayalı tarzını eklediğinizde medyanın, hakikat ve adalet için bir ajans olmaktan ziyade emperyal savaş için bir ajan(s) işlevi yerine getirdiğini görürüz.  

Bu propaganda tarafından teslim alınmış pek çok Kanadalı, iç rahatlatan yalanları ve yanılsamaları pasif bir şekilde kabul ederken; herkesçe erişilebilir, kanıta dayalı araştırmalar karşısında duyarsızdır.
İslam’ın –ve tüm diğer dünya dinlerinin- özgün öğretilerinde bulunan hakikat en iyi şekilde Suriye ve Suriye halklarının, yani bizim üretilmiş “düşman”ımızın, kültürü tarafından temsil ediliyorken bile bizlere, İslam’dan nefret etmemiz ve Suudi Vahabizmini örtülü bir şekilde sahiplenmemiz öğretilmektedir.
Bir süre çok yoğun şekilde yanan ama sonra kendi kendine sönen bir ateş olan yalanların ve aldatmacaların sesinin aksine; hakikatin ve kanıta dayalı gerçekliğin sesi, uzun süren ve ağır ağır yanan bir ateştir, kolayca söndürülemez.
Suriye’deki hakikat şudur; orada hiçbir “ılımlı isyancı” yoktur ve “muhalefet” kavramı Suriye’nin belli bölümlerini işgal eden, sivilleri katleden, Cehennem Topu gibi savaş gereçleri, toksik/zehirli gaz roketleri kullanan ve işgal edilen alanlara Vahabi öğretilerini empoze etmeye çalışan silahlı teröristleri içermemektedir. Profesör Chossudovsky doğru bir şekilde şöyle demektedir;
ABD’nin “İçsel Çözüm Operasyonu” çerçevesinde terörle mücadele amaçlı bombalama harekâtı teröristleri hedeflememektedir.
Durum tam tersidir. Hem IŞİD-Daeş hem El Nusra ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından korunmaktadır.
Yasaklı hakikat, terörle mücadele harekâtının Suriye halkını hedef almasıdır.
Yeni bir wikileaks belgesi, Batının teröristleri silahlandırdığını ve desteklediğini gösteren hali hazırda dağ gibi yığılmış kanıtlara bir yenisini eklemektedir. Julian Assange Democracy Now’a verdiği bir röportajda aşağıdakileri ifade etmektedir;

“Libya’daki korkunç, kesinlikle korkunç müdahale, ülkenin büyük bölümünün IŞİD tarafından işgal edilmesi sonucunu doğuran Kaddafi hükümetinin yıkımı, Suriye’ye uzanan ve IŞİD dâhil Suriye’deki cihatçılara giden silah akışının Hillary Clinton tarafından sevk edildiği bu e-postalarda görülüyor. Hillary Clinton’un koleksiyonunda 1700’den fazla e-posta var ve biz bunların sadece Libya ile ilgili olanlarını yayınladık.”
Teröristler Batı için vekil/stratejik varlıktır. Biz, onları yaratırız, yönetiriz, altyapılarını destekler ve kendilerini sürdürmelerini sağlarız. Batılı, herkesçe erişilebilir belgeler bunu kanıtlamaktadır. Bu satırların yazarı [başka bir makalesinde-çn], “Suriye hakkında soykırımsal Batılı tasarımlara ilişkin çirkin hakikat, başka açık kaynaklarda bulunan belgelerin yanı sıra eski Savunma İstihbarat Teşkilatı (DIA) şefi Michael Flynn, Generaller Dempsey ve Clark, Başkan Yardımcısı Biden ve erişime açık Savunma İstihbarat Teşkilatı belgelerini içeren kaynaklar tarafından yıllardır iyi bir biçimde belgelendi.” yazmaktadır.
Doğrudan savaşta olmayan ülkeleri yok etmek, yağmalamak ve kontrol etmek için paralı vekiller yaratma ve kullanma stratejisi yeni de değildir.
Chossudovsky “Bill Clinton Worked Hand in Glove with Al Qaeda: ‘Helped Turn Bosnia into Militant Islamic Base’” başlıklı makalesinde durumu şöyle açıklamaktadır
            Suriye ile ilgili olarak, (İsrail istihbarat kaynaklarına göre) cihatçıların kullanılması, NATO ve Türkiye Üst Komutasının gözetimi altında ve Pentagonla iletişim halinde 2011 yılından önce başladı.
Ve,
            Geçmişe bakıldığında, Obama Yönetiminin Suriye ve Irak’ta IŞİD’e örtülü desteği Clinton yönetiminin Bosna ve Kosova’da Militan İslami Üsse verdiği destekle derin bir benzerlik taşıyor. Bunun ortaya koyduğu şey ise ABD dış politikasının, ‘Cihatçı’ terörist örgütlerin egemen ülkelerin istikrarsızlaştırılması amacıyla desteklenmesinden ve finanse edilmesinden oluşan asıl taarruzunun Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı’ndan ziyade ABD istihbaratı tarafından belirlendiğidir. 
Tarihsel hafıza bize, Suriye’ye karşı Batı tarafından takip edilen kirli savaşın daha önceki yasadışı taarruz savaşları ile tutarlılık gösterdiğini öğretmekte ve batı kaynaklı kanıtlar makul bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde bizlerin de, bir kez daha, terörist olduğunu göstermektedir.
Batılı medya kullanıcılarının üretilmiş ana akım haber öykülerini –bunlar terörist kökenlerle müttefik olduğu ölçüde- reddetmeye ve bunun yerine kanıta dayalı belgeleri sahiplenmeye ihtiyacı vardır. Ayrıca, tarihten öğrenmeye ve aynı ölümcül hataları tekrarlamaktan kaçınmaya ihtiyacımız var. Tarihin “tekerrür etmesine” daha fazla izin veremeyiz.
[Global Research’teki 4 Ağustos tarihli İngilizce orijinalinden Ulaş Taştekin tarafından 7 Ağustos 2016 tarihinde çevrilmiştir.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder